Sayfalar

29 Şubat 2012 Çarşamba

Zeytinli Ciabatta


Bu ekmeği çok sevdik! Ciabatta meşhur bir İtalyan ekmeği. Bulduğum reçetelerle her yapışımda biraz oynaya oynaya bugün bu ekmek çıktı ortaya.
Orijinali beyaz unla yapılıyor ve biraz daha kabarık oluyor, ama çok değil.  Ciabatta İtalyanca’da terlik  demekmiş. İsmini ekmeğin biraz yayvan, fazla kabarık olmayan, terliğe benzeyen görüntüsünden almış.
MALZEMELER:
2 su bardağı un (ben 1 su bardağı beyaz un ve 1 su bardağı tam buğday unu kullandım)
1 tatlı kaşığı kuru maya
1/2 tatlı kaşığı tuz

¾ su bardağı ılık su

4 yemek kaşığı süt
2 yemek kaşığı zeytinyağı

1 küçük kase çekirdekleri ayıklanmış zeytin

YAPILIŞI:




Bir kaba un, tuz, maya konup karıştırılır. Unu her zaman eleyerek koymak gerek ki topak topak kalmasın. Daha sonra sıvı malzemeler de eklenip tahta bir kaşıkla iyice karıştırılır. Yumuşak bir hamur olması gerekiyor.  Hamur hazır olunca zeytinler de katılıp iyice karıştırılır. Sonra üzeri bir bezle örtülüp 3 saat kadar ılık bir ortamda bekletilir.



Hamur iyice kabarınca pişirme kağıdı serilmiş fırın kabına biraz mısır unu serpilir (şart değil), hamurla fazla oynanmadan, karıştırılmadan kaba konur ve 15-20 dakika daha beklettikten sonra önceden 200 derecede ısıtılmış fırında 25-30 dakika pişirilir. Kabuğu sertleşip kızarınca fırından çıkarılır.


Tarifin benzerlerini beyaz unla ve hepsini tam buğday unuyla da denedim. Beyaz unla daha yumuşak puf puf oluyor. Tam buğday unuyla yapılınca daha sıkı bir dokusu oluyor, daha uzun süre tazeliğini koruyor, daha lezzetli ve tabii ki daha sağlıklı oluyor.

Bu tarifte maya hariç hep organik ürünler kullandım. Ful organik ekmek oldu! Çocuklar artık bana “organik anne” diyor. Kurt, kocamak, köpekler falan geldi aklıma J.

25 Şubat 2012 Cumartesi

Organik gıda çok pahalı (mı?) !

Planlı bir alışverişle hiç de değil!

Eskiden çoğunlukla plansızlıktan, bazen zamansızlıktan, bazen tembellikten, bazen çok da önemsememekten satın aldığım meyve-sebzelerin bir kısmını tüketemeden bozup atmak zorunda kaldığım olurdu. Arkadaşlarımla yaptığımız sohbetlerden çıkardığım, bu konuda yalnız olmadığım. Büyük şehirlerde yoğun tempoda çalışan pek çok kişinin yaptığı birşey bu sanırım. Buzdolaplarının bir köşesinde unutuluvetiyor işte o havuçlar, portakallar. Pörsüyüp küfleniyince farkedilip atılıyorlar.

Biraz daha planlı ve özenerek alış verişle buna engel olmanın  mümkün olduğunu gördüm. Artık "Ne yersen osun" (you are what you eat) atasözü(!)'nü aklımda tutarak çocuklarıma ne yedirdiğimi önemseyerek alışveriş yapıyorum. Bir süredir marketler yerine organik ürünler pazarından ya da organik üretim yapan çiftliklerden sipariş yoluyla alış-veriş yapıyorum. Evet kilogram-adet bazında karşılaştırma yapıldığında organik ürünler diğer ürünlere göre pahalı. Fakat tüket(eme)me alışkanlıklarımızı gözden geçirdiğimizde durum farklı görülebiliyor.  Tüketebileceğimizden fazlasını almıyorum. Yarasız ve fazla yemek yerine az ama kaliteli gıdalarla besleniyoruz artık. Ya da örneğin binbir zorlukla toplanıp ayıklandığını bildiğim, çoook uzaklardan gelen şevketi bostanı dolapta günlerce bekletip çöpe atmıyorum. Bu durumda hem cebimizden çıkan parayı hem de bedenimize kabul ettiğimiz kaliteli ve lezzetli gıdaları göz önünde bulundurduğumuzda organik beslenme çok da pahalı olmuyor.

Yani diyorum ki; bedenimize, gıdalarımıza, hem bizim hem üreticinin emeğine saygı duyalım. Genetiğiyle oynanmamış yerel tohumlarla, doğal gübreyle üretim yapan üreticileri destekleyelim. Destekleyelim ki daha çok üretici bu alana kaysın. Çocuklarımıza özgür gezen, organik yemle beslenen tavukların yumurtalarını, böcek ilacı sıkılmamış elmaları gönül rahatlığıyla yedirebilelim! Çok mu didaktik oldu? Evet, öyle oldu. E ama oldu bi kere :)

22 Şubat 2012 Çarşamba

Neden bir "blog"?

Hep düşünürdüm neden insanlar blog oluşturmak ister diye… Kendime biraz daha fazla zaman ayırmayı başardığımda bu soru için kendi cevabımı buldum: Bir şeyler üretmeyi seviyorum, bunlar çok çeşitli, birbiriyle çok ilgili olmayan, aslında pek çok kişi için çok farklı ya da ilginç de olmayabilecek şeyler belki. Efendim çiçekten- vücut kremine, ekmekten- sirkeye kadar değişebiliyor. Fakat bunları araştırma- malzeme toplama, deneme ve tabii ki yanılma (hele bu en eğlenceli kısmı), üretme aşamaları hepsi çok keyifli, hele bunları dostlarla paylaşmak daha da keyifli, hem kim bilir birilerinin de işine yarar denemek ister…

Bir de tabii unutmamak için, hani belge kalsın, anı olsun düşüncesi de var. Çocuklar hızla büyüyor ve bizler de yenisi yaşandıkça eski kayıtları siliyor muyuz ne? Üstüne yazıyoruz (over write) galiba. Böylece keyifli anları harici sabit diske kaydetmiş olabilirim belki! Tatil anıları, birlikte yaptığımız etkinlikler, geziler…

Bunun dışında yeni öğrenilen şeyler, okunan kitaplar, haberler, düşünceler, meraklar, fikirler vs. vs. Biraz yapılanlardan, biraz hayattan, belki biraz tek başınalığın kutlanması, belki biraz yalnızlığın paylaşılması… Belki biraz biraz hepsinden.  Neden olmasın? Haydi bir deneyelim! Bakalım, görelim neler olacak?